Bir kitap
Yaşam Suyu
Clarice Lispector
Portekizceden çeviren Başak Bingöl Yüce
Monokl Yayınları
Edebiyatta devrim örneği. Kural dışı/sıra dışı bir metin. Büyüleyici, hatta büyücü. Zaten “efsunlu” diyorlar. Sanki kelimelerle iğne oyası işliyor. Tül gibi, arka tarafı/içeriyi net göstermiyor, sezdiriyor. Zaman zaman sert; mekik oyası gibi. Dik duruyor. Batıyor, çıkıyor. Tavizsiz. Yazarın kendi nasıl tanımlıyor, tanımlıyor mu bilmem, önemli de değil. Önemli olan bana yazması. “Sözüm sana” diyor. Karşımda oturduğunu hissediyorum. Anın içinden, doğrudan konuşuyor. Kırık dökük cümleleri bazen korkutup kafa karıştırıyor, bazen hayallere daldırıp mutluluk saçıyor. Hayat gibi. Yaşam Suyu.
Önce Brezilya Kültür Bakanlığına teşekkürler. Çünkü onların desteği ile Clarice Lispector’un kitapları Türkiye’de yayımlanmaya başladı. İkinci teşekkür çevirmen Başak Bingöl Yüce’ye. Kitaplara hakkını vermiş. Son teşekkür de Monokl Yayınlarına. Nefis bir kapak. Gerçekten özenli bir baskı. Geriye okumak kalıyor.
Clarice Lispector (1920-1977) Brezilya edebiyatının en büyüklerinden. Ukrayna doğumlu. Yahudi. Hukuk eğitimi almış. İlk romanı “Yabani kalbin yakınlarında” yayımlandığında 23 yaşında. Sonra diplomat bir adamla evlilik. Çocuklar. 1959’a kadar çeşitli ülkeler. Rio’ya dönünce, edebiyatla daha fazla ilgileniyor, kitapları yayımlanmaya başlıyor, ancak 1966’daki trafik kazası, son yıllarını acı içinde geçirmesine neden oluyor.
Lispector, ikibinli yıllarda tüm öykülerinin İngilizcede yayımlanmasıyla birlikte, yeni keşfedilmiş klasiklerin yazarı olarak ün kazandı. Fransız felsefeci, akademisyen, yazar, eleştirmen Hélène Cixous da, Clarise Lispector’un dünya çapında tanınmasına öncülük etti.
Çevirmen Başak Bingöl (http://t24.com.tr/k24/yazi/clarice-ben-ve-digerleri,1310) K24’de yazdığı yazıda Yaşam Suyu için “düşüncenin ardında ışıldayan şeyin peşindeki” bir “doğaçlama” diyor. Yazarın kelimelerle dansını anlatıyor. Hele bir “it” meselesi var ki, anlatılamaz. Okunur. Asuman Susam (https://www.academia.edu/30923391/Clarice_Lispector_-_Y%C4%B1ld%C4%B1z%C4%B1n_Saati_Kendi_Olma_Yolunda) da kadına dayatılan sessizliği kırmak için, yazarak meydan okuyan Clarise Lispectoru tanıtıyor. Yazarın postmodern anlatı stratejileriyle üçüncü dalga feminist kuramların kesişim noktasında yer aldığından bahsediyor.
Kadınlar dilin hem taşıyıcısı, hem esiridir. Sahip olamadıkları için suskunluğa gömülür, kaybolup giderler. Clarice’in sözcükleri dördüncü boyut. “Kadın dili” ya da “dişil dil” denen bir örnek. Bedeniyle yazmaya çalıştığını anlıyorsunuz. Hızlı okunmayı, bakarmış gibi okunmayı diliyor. Yazarken tazelendiği, yenilendiği açık. Kendini yenilerken, okurunu da yeniliyor. “Bana eşlik etmek isteyen buyursun: yolculuk, uzun, çetin ama canlı…. Ve cümlelerin devrilişinden bir sessizlik doğuyor, incelikle.”(s.22) Kendi tabiriyle caz müziği gibi doğaçlama yazıyor. Zevkten titreyerek, yalnız ve özgür. “…sana yazarken seni zorluyorsam, üzülürüm.”(s.68) dediğini aktarıp bir an evvel kitabı elinize almanızı tavsiye ederim.
Bu arada, Yaşam Suyu’na ab-ı hayat denebilirdi. Daha yakın. Daha bu topraklardan. Ab-ı hayat, farsça hayat suyu demek. Bengi su. Saf ve berrak su. İnce ve derin manalı söz anlamını da taşıyor. Her açıdan kitaba uygun düşüyor.
Ab-ı hayat, efsaneye göre, içene ölümsüzlük kazandırırmış. Hızır’ın bu sudan içtiği söylenir. Dirlik suyu, can suyu. İskender bu suyu arar. Mitolojik metinlerde, dini kitaplarda bu sudan bahsedilir. Edebiyatın ab-ı hayatı da Clarise abladan…