Diyarbakır değil Amed

Önce dilimizi değiştirmeliyiz. Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlar, yaşadıkları topraklara Kürdistan diyor. ‘Bölge’ye Kürdistan diyemeyen, temel meseleyi anlayamaz, savaşı bitiremez, sorunu çözemez. Kürtlerin gözünde biz/batıda yaşayanlar ise ‘yabancı’yız. 31 Aralık günü Amed belediyesinin önündeki meydanda toplanan kalabalık, Bodrum’dan yola çıkan ‘Barışa yürüyorum’ ekibinin öne geçmesi için ‘yabancılara yol açın’ dedi. Alkış, ıslık, slogan, zılgıt gırla gidiyordu. O gürültünün arasında duydum: Yabancılara yol açın.
İnsanın gerçekle yüz yüze geldiği anlar olur; bir kelime, bir ses, ya da bir koku çarpar. Donup kalırsınız. Belediyenin önünde ‘Yabancılara yol açın’ cümlesi ve Sur sokaklarına sinmiş biber gazı kokusu her şeyi anlatıyordu. ‘Duygusal kopuş yaşayacağız’, ‘siyasi kopuş yakında’ tespitleri havada kalıyor. Gerçek, Amed’de insanın yüzüne çarpıyor.
Aralığın son haftasında -facebook’ta- ‘Barışa Yürüyorum’ ekibinin çağrısını görmüş, Kürt halkının Batı’da yaşayanlara ‘bizi asıl sizin sessizliğiniz öldürüyor’ demesi üzerine Bodrum’dan yola çıkan, kadınların ağırlıkta olduğu gruba Ankara’da katılmıştım. Adana, Urfa üzerinden Amed’e ulaştık.
Yılbaşı gecesi Sur’daki nöbet noktalarından birindeydim. Sur’da sokağa çıkma yasağının olmadığı mahallelerde 24 saat nöbet tutulan yerler var. Hep aynı yer değil, duruma göre değişiyor; zaten bir yerleşiklik hissedilmiyor. Kapalı mekanın ortasında derme çatma bir soba, etrafta kırık dökük sandalyeler, koltuklar, duvarlarda sevilen Kürt sanatçılarının portreleri -çoğu karakalem çizim-. Sigara içenler için, yarı kapalı bir alanda da soba kurulmuş, sandalyeler dizilmiş. Orada gençler çoğunlukta. Hepsinin gözleri çakmak çakmak. Omuzlarını geriye atmış dimdik oturuyor, ya da ayakta dikiliyorlar. Ne istediklerini biliyorlar. Kendilerine güvenleri tam.
Sohbet ediyoruz. En çok duyduğumuz kelime ‘kıymetli’. ‘Sizin gelişiniz bizim için çok kıymetli’ diyorlar. Misafirlerini rahat ettirmek için uğraşıyorlar. Üşüdünüz mü? Aç mısınız? Sonra uzun uzun öz yönetim anlatılıyor. Sürekli birileri gelip gidiyor. İçlerinden biri dikkatimi çekiyor. Uzun boylu, zayıf bir delikanlı. Aslında daha çocuk, bıyıkları yeni terlemiş. Diğerleri hafifçe geri çekiliyor. O da sobayı kontrol ediyor. Alevler sönmek üzere. Sıcak sobanın kapağını eliyle tutup kaldırıyor ve bir kaç odun atıyor. Kürdistan’da gençler korkmadan, çekinmeden ellerini ateşe sokuyor. Acıyı hissetmiyorlar artık.
Saatler gece yarısına yaklaşırken silah sesleri başlıyor. Bana ‘korkma’ diyorlar, ‘biz her gece bunları yaşıyoruz.’ Genç bir kadın ‘bi kere benim başımın üstünden roket geçmişti, korkmadım’ diye gururla anlatıyor. Her bir sesin ne tür silahtan çıktığını öğreniyorum. Top sesleri arasında çekirdek çitleyerek vakit geçirirken, yılbaşı gecesinin uzun süredir en sakin gece olduğu söyleniyor. Mahalleye sabah akşam biber gazı sıkılması yüzünden, insanın genzini yakan bir koku yerleşmiş.
Orta yaşlı bir kadınla çocuklar/gençler hakkında konuşmaya çalışıyorum. ‘Taş atan çocuklar, fırtına gençliği oldu, diyorlar ya, bugün bu zulmü yaşayan, silah seslerinden uyuyamayan çocuklar daha acımasız olacak’ diyor. İki sokak ötemizde iki gencin cenazesi günlerdir bir okulun bahçesinde bekletildiği için suratlar asık. ‘Ne müslümanlığa, ne insanlığa sığmaz bu’ diyerek ne yapılabileceği konuşuluyor.
Avrupa’da dillerini bilmediğim grupların arasındayken, onların kendi aralarında kendi dillerinde konuşmalarını dinlerdim; çünkü sormazsanız ne konuştuklarını söylemezler. Amed’de ise Kürtçe bilmeyenlerin yanında Kürtçe konuşulduğu zaman hemen dönüp çeviri yapıyorlar. Belki ‘sakın yanlış anlama’ diye, belki de ‘konuşmaya sen de katılabilirsin’ diye ve her halükarda dışlayıcı olmayan, yanlarına/içlerine çağıran bir hava hakim. Polis tomayla, biber gazıyla saldırınca önce dışarıdan gelenler korunup kollanıyor, yardım ediliyor.
Kürdistan’da sadece yerel medya var. Ulusal medyada gördüklerimiz polis kaydı. Bazen bir iki muhabir, polis arabasıyla gelip çekim yapıp gidiyormuş. Batıda yaşayanlara söylemek istedikleri ilk şey: ‘Ana akım medyaya, havuz medyasına inanmayın, bizim kendi medyamız var. Kaynak Kürt medyası mı, değil mi ona bakın.’ Ve öz yönetim konusunu anlamamızı istiyorlar. Bu konuda çok kararlılar.
Amed’de polisler de başka, Batı’da görmeye alışık olduğumuz türden değil, üstelik konuşmaları da aksanlı. Işid’li oldukları söylendi. Kendi aralarında Arapça konuşuyorlar. Uzun sakallı, çoğu kar maskeli, sadece gözleri görünüyor ve insana yiyecekmiş gibi bakıyorlar, ya da böcek gibi… Elleri tetikte ve silahı karşısındakine doğrultmuş vaziyette birbirlerinden ayrılmadan hareket etmeleri onların da korktuğunu gösteriyor. Valinin emrini dinlemeyen, kendi başına buyruk bir ekip. Kürdistan’daki herkes özel ekibin saraydan emir aldığından emin. Kürdistan’daki şehirler tankla, topla kuşatılmış durumda.
Sokaklarda özel timler dolaşıyor, özellikle çocukları ve kadınları hedef alarak öldürüyor. Açıkça cinayet işleniyor. Morglarda, buz dolaplarında bekletilen ölülerin ne zaman gömüleceği meçhul. Ölenlerin bir kısmı sokaklarda çürümeye terk edilmiş durumda; kimsenin yaklaşmasına izin verilmiyor.
Cizre’de, Silopi’de, Sur’da yıkıntılar arasında, buz gibi soğukta elektriksiz, yiyeceksiz yaşamaya çalışan, beyaz bayraklarla hastaneye gitmeye çabalayan, evini terk etmek zorunda kalan insanlarla doğrudan temas imkânları ise giderek ortadan kaldırılıyor. Kürdistan’da yaşananlar görülmüyor, duyulmuyor. Barikatların arkasındaki gençlere ise kimse söz geçiremiyor.
Silah lobileri, savaş tüccarları çatışmaları körükleye dursun, yaşadığımız insanî felaket, yaratılan vicdanî tahribat kalıcı hasarlar bırakacak. Haberiniz olsun…

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın